About Us

COLORMAG
We love WordPress and we are here to provide you with professional looking WordPress themes so that you can take your website one step ahead. We focus on simplicity, elegant design and clean code.

Pandemi ve Sermayenin Muafiyeti

“Vale (…) más la vida de un solo ser humano, que todas las propiedades del hombre más rico de la tierra”

“Tek bir insanın hayatı, dünyanın en zengin adamının sahip olduğu tüm mallardan daha değerlidir”

                                      Dr. Che Guevara

 

Küba’da bir hastane duvarına nakşedilmiş Che’ye ait bu sözün rasyonel değeri, kişinin vicdanından topluma ve diğer insanlara mâl ettiği payla ilgilidir. Vicdanın doğal bir yatkınlık olmadığı ve bizzat toplumdan edinildiği kabul edilirse kapitalizmin hüküm sürdüğü yerde, doğrudan veya dolaylı olarak vicdanın yerini de sermayenin çıkarı alır diyebiliriz. Burada sözünü edeceğimiz sermayedarlar Covid-19 aşısı üreten şirketlerdir.

Dünya halklarının pandemiyle boğuştuğu bu günlerde söz konusu çıkar ilişkisinin kritiğini yapmak zaruri bir ihtiyaç olduğu gibi aşı üreten şirketlerden çıkarlarıyla toplum sağlığının gerekleri arasında bir muhakeme yürütmesini beklemek sakıncalıdır.

Şöyle ki; 2021 yılının ilk çeyreğinde Covid-19 aşısından 3.5 milyar dolar kâr elde eden Pfizer şirketinin yürüttüğü muhakemenin, yıl içinde toplam gelir beklentisinin 26 milyar dolar olmasından öteye gidebilmesi için toplum sağlığında etkin rol oynayan bu şirketin öncelikle hukuki sorumluluğunun bulunması gerekir. Bu sorumluluğun önemini anlamak için yazılı basında çıkan birkaç habere bakmak bile yeterlidir. Örneğin Nijerya’da 1996 yılında meydana gelen menenjit salgınına karşılık Pfizer şirketinin ürettiği ve test aşamasında olan Trovan adlı antibiyotik, 200 çocuğun üzerinde denendikten sonra 11 çocuğun hayatını kaybettiği, onlarcasının ise sakat kaldığı iddia edilmişti. Yıllarca öne sürülen ve araştırılan bu iddiaya karşın hukuki sorumluluğa ilişkin atılabilen en önemli adım Nijerya Federal Hükümeti’nin 2007 yılında şirkete yönelttiği tazminat davası oldu.

Dolayısıyla diyebiliriz ki; hukuki sorumluluğun iyi bir zemin üzerine kurulmaması yahut hiç bulunmaması, sağlık hakkı ihlal edilen kişilerin ileride karşılarında herhangi bir muhatap bulamamasına dek uzanabilir. Bugün hukuki sorumluluk için toplum yararına atılacak adımların tersine, aşı üreten şirketlerin ülke ve birliklerden hukuki muafiyet sağlanması için yoğun çaba sarf ettiğini görüyoruz.  Ayrıca patentin kaldırılması için yöneltilen haklı taleplere ise BioNTech şu cevabı veriyor: “Fikri mülkiyet haklarından feragat, aşı üretiminin artırılması (dolayısıyla hastalığın sonlanması) için çözüm değil.”

Hukuki Sorumluluk

Aşı uygulamasının hukuki sorumluluğu için öncelikle uygulamanın mahiyeti tespit edilmelidir. Hekim ile hasta arasındaki ilişki, öğretide genel olarak kabul edilen görüşe göre sözleşmesel bir ilişki olsa da değerlendirdiğimiz hususta taraflardan biri doğrudan hekim olmadığı gibi, söz konusu ilişki tedavi maksatlı yürütülen bir uygulama da değildir. Hukuki ilişkinin tezahür anı aşı onam formunun imzalanmasıdır. Aşı onam formunun hukuki görünümüne “aydınlatılmış onam” adını veriyoruz. Aydınlatılmış onam süreci, evrensel tıp etiğince kabul edilen koşulları bünyesinde barındırmalıdır. Türkiye’de bu koşulların yasal dayanağı Hasta Hakları Yönetmeliği m.15 vd. ilgili maddelerdir.

Aydınlatılmış onam sürecinde hastaya (Covid-19 özelinde potansiyel hastaya) hastalık ve tedavi (aşı) hakkında gerekli bilgilendirme yapılmış olmalıdır. Bilgilendirmenin kapsamı şu unsurları içermelidir:

  • Hastanın sağlık durumu ve konulan tanı,
  • Önerilen tedavi yönteminin türü,
  • Başarı şansı ve süresi,
  • Tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler,
  • Verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri,
  • Hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar,
  • Olası tedavi seçenekleri ve riskleri.[1]

Covid-19 Aşısı kapsamında kişilerin imzaladığı metne gelirsek; “Söz konusu onam formunda, mRNA aşılarının uzun süreli etkinliğinin ve verimliliğinin henüz bilinmediği, yine aşının henüz bilinmeyen olumsuz bir etkisinin olabileceği, aşının salgın koşulları altında kişinin tamamen kendi iradesi ile uygulanacağı, bu nedenle üretime ait hatalar haricinde oluşabilecek maddi ve manevi zararlardan üretici firmanın sorumlu olmadığı beyan edilerek, aşı uygulanacak kişiden kendi el yazısı ile söz konusu onam formunu okuduğunu, anladığını ve kendi iradesi ile aşı uygulanmasını kabul ettiğini yazması istenerek imzalatılmaktadır.”[2]

Dolayısıyla aşı onam formu bilgilendirme kapsamına uygun olmadığı gibi şirketlerin hukuki sorumluluğunu da ortadan kaldırmaktadır. Burada esas konumuz toplum sağlığıyla şirketlerin çıkarı arasındaki zorunlu çelişki olduğundan bizler için aşı onam formunun hukuki mahiyeti konusundaki bu açıklama yeterlidir.

Milyarlarca dolar gelir elde eden şirketlerin henüz yetkinliği muamma olan bir aşıdan doğabilecek hukuki sorumluluğu üzerine almaması, hastalığın etkisiz hâle getirilmesi için çabuk hareket etme zorunluluğuyla açıklanamaz. Şayet patentlerin “üretim emeğini veya fikri mülkiyet değerini karşılayacak bir miktar” karşılığında kaldırılması gibi bir durum olsaydı böyle bir samimiyetten söz edebilirdik fakat somut hâliyle şirketlerin gelir elde etmek dışında bir politika güttüğünü söyleyemiyoruz. Bilakis şirketlerin herkesin aşı olması gerektiğine vurgu yapması ve buna bağlı olarak ortaya çıkan toplumsal baskı, kişinin kendi iradesine bırakılması gereken onam sürecine aykırı düşmekte. Bu tezatlığa karşı çıkanlara sualsiz bir şekilde “aşı karşıtı” denilmesi  içinde ayrıca bir tezatlık daha barındırıyor. Şöyle ki; bir uygulamanın karşıtlığı için unsurlarının yeterince açık olması ve bu unsurlara karşıt fikirler yöneltilmesi gerekir fakat mevcut durumda böyle bir açıklıktan söz edemiyoruz. Nitekim burada yaptığımız gibi uygulamanın samimiyetine bir soru yahut eleştiri yöneltmek de aşı karşıtlığı olarak değerlendirilmemelidir.

“Aşı uygulaması aydınlatılmış onamın kapsamında açıklandığı gibi her hâlükârda kişinin kendi iradesine bırakılmalıdır” demek aşı karşıtlığı değil; onam sürecindeki iradenin önemini vurgulamaktan ibarettir. Bu iradenin mevcut hâliyle ne kadar sağlıklı olduğu, kapitalizmin geçmişten bugüne manipüle ettiği kitlelerin yaşamına baktığımızda netlik kazanacaktır. Kitlelerin olguları ayrıştırma alışkanlığı kazanmasının ve herhangi bir sorunu bir diğeriyle birlikte ele almaktan kaçınarak krizlerin asıl nedenini görmemesi tesadüf değildir: “Ekonomik kriz, kapitalizm için yapısaldır (…) Ekonomik krizin sağlık üzerindeki etkileri, sağlığın belirleyicilerinde ortaya çıkardığı değişikliklerden dolayımlanır.”[3]

 

 

 

[1] Türk Tabipler Birliği Aydınlatılmış  Onam Kılavuzu

[2] Covid-19 Salgını Bağlamında Aşı Onam Formunun Hukuki Niteliği ve Geçerliliği (Av.Öner Bulut)

[3] Toplum Sağlık Eczacı, Kapitalizmin Olağan Seyri İçinde Sağlık Açısından Projeksiyonlar, İlker Belek-Onur Hamzaoğlu