Uyandı uzun zaman olmuştu. Biraz gözlerini ovuşturdu telefonundan saate baktı. Bugün yapacak bir şeyi olmadığını düşündü ve geri yattı. Sinirlerimi bozuyor.
Hayatın rutin işleyişinde ruh gibi yaşıyor kendi kendine mırıldanır bazen “Birçok hiçbir şey yapacak kadar vaktim oldu.” sinir olduğum kısım hiçbir şey yapmaması değil. Bunu kabullenip en iyi yaptığı şey gibi göstermesi.
Tekrar uyandı, beyni çalışmıyor. İki kişilik yatağında oturuyor. Kalktı ne yapacağını ikimizde biliyoruz.
Kettle’a kireçli su koydu ve mavi kupasına 2 küp şeker, 3 çay kaşığı süt tozu ve kendi deyimi ile 1,5 çay kaşığı içilemeyen kahve koydu. Üzerine küp şekerleri yok edecek kadar soğuk süt ilave etti.
Hiçbir şey yapmayan birisi de olsa kendi ağız tadına göre kahve yapabilmek için 1 ay değişik kombinasyonlar denedi ve bu tarifte karar kıldı.
Oturdu koltuğuna bir sigara yaktı. Ağzından duman çıkarmanın onu motive ettiğini düşünüyor. Hasta herif.
Kahve bitene kadar 3 sigara söndü, değişik fikirlerin arasında gidip gelindi ve bunları yazdı.
“Amına koyduğumun hayatı. Ah! Ne sikim bir hayat. Sanki satranç tahtasındaki bir kaleyim öyle köşelere tutunmuşum. Yok yok birisi beni oraya koymuş ve vitrindeyim. Siktiğimin vitrininde toz bile tutamıyorum. 10 yıl önceki hava var içeride. Galiba ev sahibi ölmüş. O kadar ışıksız kalmışım ki siyahlardan mı beyazlardan mı olduğumu bile hatırlayamıyorum. Birisi şu bordo perdeleri aralasın!”
Ve tabii bunu.
“Bir süredir rüyalar görüyorum. Tamam daha çok kâbus. Karanlık bir yerde bir gölge fısıldıyor bana. Ne dediğini anlayamıyorum çünkü ayakkabıma çamur bulaşmış. Gölge bakıyor ve gülüyor 32 diş. Umarım benim gölgem değilsindir yoksa gölge çamuruna bastın demektir deyip gülümsüyorum.
Kafamın içinde ve kafamın içinde ışık olmadığını anlatıyor bana dans ederek. Orada kral oymuş, katran karası gözlerim ışığı yok ediyormuş, onun için.
Benim bir parçamsın o zaman diyorum.
Kahkahaya boğuluyor ve bir sikim anlamıyorum.
Sonra bana doğru eğiliyor.
Bu evet demek.
Uyanıyorum.
O zaman çamura bastık işte diyorum”
Aslında o kadar boş vakti var ki kitap yazabilir, önündeki tek engel kendisi. İstemiyor değil odaklanamıyor uzun süreli bir işe, yoksa her şeyin en iyisini o bilir. İdeal ülke nasıl olmalı konusu hakkında görüşlerini yazar. Bir insandan başlar, aile, toplum, millet, devlet diye gider bu işsiz.
İdeal bir ülke kağıt üzerinde olur zaten.
Neyse 2. Bardak kahveye geçsin, bütün beynini 2 satır yazıyı yazarken kullandı.
O kendi rüyası değildir, kalkınca öyle bir cümle kurduğunu hatırlamıyorum. Ve ben unutmam.
Kahvesini içti dolap dolu olduğu halde dışarıdan yemek söyledi, evden çıkıp ekmek almamak için.
Yemeğini yedi artık güne başlamaya hazırdı. Camdan dışarı baktı. Kar yağıyordu hafif hafif. Sokak lambasının ışığında süzülüşleri cidden muazzamdı. Evet evet akşam uyandı.
Diziler seyretti, uzandı, evde dolandı, çeşit çeşit çaylar filtre kahveler ve bolca sigara içti.
Kokusuz küllüğünün içini dışını doldurdu. Sorsan depresyondaydı ama yok bu onun alıştığı günlük yaşamıydı. Aynı dairede dönüp durup sonra ne sikik bir daire diyerek tekrar dönerdi.
Sevdiğini söyleyemem ama sevmese de çıkamazdı bu daireden.
İçine yapmak isteyebileceği her şeyi doldurmuştu ama gerekli bir şey koymamıştı ve zaten bir şey de yapmak istemiyordu manyak.
Mutlu değildi, üzgün de değildi. Ne bekliyordu ne gidiyordu. Kendi kendineydi, maldı ve bunu kabul ediyordu.
Ayağa kalktı ışıkları açtı. Uyku saatine daha var. Bir şeyler mi yapsam dedi. Bir mum yaktı, ışıkları kapattı, oturdu izledi.
Ve konuştu uzun zaman olmuştu.
“Odayı kaplayan dumanı görebiliyorum ama kokusu yok
Evdeki her şeyi görebiliyorum ama renkler yok
Gecenin gürültüsünü duyabiliyorum ama anlatamam
Aslında anlatırım ama zaten hissedebilirsin gereksiz ve yersiz olur.
Tıpkı sağır birine gökkuşağını anlatmak gibi.
Hayır bu benim versiyonum. Şöyle düşün baksa görebilir ama ne kadar anlatırsam anlatayım duyamaz.
Hayır göstermek anlatmanın dışında ben konuşmayı kastediyorum.
Evet ağzımla başka neremle konuşucam.
Neyse sen bunu anla hadi.
Ölümün çizgisi kırmızıdır tam önünde kan kırmızı. Tek bir kuralı vardır. Bu renge temas eden hiçbir parça bu çizgiyi geçemez.
İki adım atıp çizgiyi geçersin ve geriye o kalır. Hayır ruhtan bahsetmiyorum.
Anlamanı da beklemiyordum zaten. Yok sallamadım sadece aynı pencereden bakmıyoruz.
Aynı soruyu sen bana sorsan, ben kendi cevabımı versem sen hayır ruh derdin bu sefer.”
Diğer kısma dönersek uykusu geldi. Bacaklarına bakıp ne yaptım da yoruldu bacaklarım diye düşünüyor.
Yatağına gidiyor. Yatıyor, dönüyor birkaç kez, 1 saat kadar bir şeyler düşünüp duruyor. Sonra pes edip uyuyor.
Uyandı. Uzun zaman olmuştu, bir şeyler karaladı.
“Bütün yazılar silikleşti, kendimden sakladıklarımı bulamıyorum bile. Karanlığı aydınlığa boğdum ama karanlık galip geldi.
Bir devir kapanmadı, bir devrim olmadı, zaman kırılmadı her şey olduğu gibi kaldı ve o his. Bir şeyler yanlış hissi. Gitmiyor. Hatta benden daha gerçek bir hale büründü. Bir şeylerim çalındı.
İçimde bir şeyler öldü.
Ve sessizlik. Bu sessizlik sürekli bir şeyleri anımsatıyor bana. Artık neyden korktuğumu bile bilmiyorum. Hapis gibiyim ama kapılar açık. Kalkıp denemiyorum bile. Bir rüzgarın beni alıp götürmesi gerek. Gözlerimi açamıyorum.
Kayıp bile değilim sadece aşırı yemek yemişim gibi.”
Tam bir ruh hastası bu çocuk. Kitapta kaldığı yeri unuttuğu için kitabı bırakır, odasında asla çalmadığı elektro gitarı vardır tam takım böyle amfili penalı. Günde kaç sigara içtiğini bilmez. Yemeğin yanında kahve, diğer her şeyin yanında da sigara, sigaranın yanında da evde hangi sıvı varsa ayırt etmez dibine kadar içer. Bence sorunu bir hedefinin olmaması. Günlerini dünün aynısı olarak zincirleme reaksiyon edası ile geçirir. Uyku düzeni yıllardır yok, aynı hafta gece 12de de uyur öğlen 12de de uyur.
Hiç uyuyakaldığını görmedim. Kendi teslim olmadan uyuyamaz. Bu bir dirayet değil yoksunluk.
Hiç vaktinde kalktığını da görmedim, o yataktan uyansa bile çıkmaz.
Yapmak istedikleri var henüz ne olduğunu bilmiyor olsa da bilse yapacağına emin. Sanmıyorum.
“Kafamı soğuk cama yasladığımda buluyorum bazen.(Huzur veya mutluluktan bahsediyor olmalı.)
İçimden bir ses bunun bedelini ödeyeceksin diyor.
Normal halim olsa bunu derinlemesine düşünür nasıl ödemem gerektiğini bulur,
ama o an boş ver zaten bir çok kez ödemişimdir çoktan deyip geçiyorum önemsemeyerek.”
Bu yazısından sonra yazdığı diğer şey ise “Kalibrasyon ayarlarımı yapmamışım.”
Onu anladığımı sandığım o an bana bir şey anlatmıyorum ki diyor yaptıklarıyla.
Umutsuz vaka mı birini mi bekliyor kurtarılmak için yoksa kendi mi ayağa kalkacak bunu anca kokusuz küllük bilir. Bu onunla kokusuz küllük arasında bir savaş beni ilgilendirmez. İkisi de pasif savaşıyor ama olsun ben sadelikten yanayım.
1 haftadır evden çıkmadı. Bunun bir rekor olduğu düşünülebilir ama daha ısınma hareketlerinde beyefendi.
O kadar soyutlandı ki ne arayanı var ne de birinin aklına geliyor.
O kadar soyut ki ne birini aramayı düşündü ne de birinin aklına gelip gelmediğini düşündü.
Bu davranışlarının yalnızlıktan kaynaklı olmadığını üçümüz de biliyoruz.
Kalabalığın içinde bile kendi düşünceleri arasında gezerken kayboluyor bu. O an birisi adı hariç bir şeyi sorsun durup düşüneceğinden eminim.
Bir arkadaşı, arkadaşının arkadaşı ve onun 2 arkadaşı ile birlikte birkaç saat geçirip, gitmek için vedalaşılan zincirin son halkalarında aniden bir soru sordu. O birkaç saatte sorduğu ilk sorusu.
Benim adım ne? Karşısındaki 3 kişi de cevap veremedi. Bu onun önemsemediğinizin farkındayım deme şekliyle görüşürüz lafının ağırlığına edilen (kendince) düşüncesizliği tek soru ile hiç sanmıyorum lafının dışavurumuydu. Fakat yanlış tarafa sinir olmuştu. Sorun ondaydı başka birinde değil. Ama bunu ona anlatmak olanaksız daha fazla denemeyeceğim bende.
Öneriler:
Ağaçkakan x Muasir x Fakı – aklınagelenherşey
İncelemenizi Bırakın